istanbul is an exociti

Thursday, October 12, 2006

an exociti report "can you hit and run?" (published in XXI the architectural magazine october issue)

Vurup Kaçabilenlerden misiniz?: Kısa Bir Exociti Raporu

Anıtlar üzerine kurulu bir kamusal alan belleğimiz var Türkiye’de. Devlet ideolojisinin parçası olarak kamusal alan algılayışımızı şekillendirmiş bu anıtsallık, söz konusu kamusal sanat projeleri olunca da kendini bir yerlerden gösteriyor. Her şey içerisine sızmak ya da organik parçası haline gelmek değil, bastırıp üzerine çıkmak kendini hakim şekilde görünür kılmak üzerine kurulu. Hali hazırda süren Exociti projesi ise kendini alt ve karşıt bir kültür olan sokak sanatı üzerinden kurgulayan bir kamusal alan projesi. Yani varolan kamusal sanat belleği içerisinde kodlanamayan bir proje. İsmi, izi, nereden çıkacağı belli olmayan bir hayalet proje.

Bu ülkede poster, etiket yapıştırmak, duvar boyamak ille de ideolojik bir duruşla özdeşleştiriliyor. Saklı, gizli, yasak. Tabii bu hissiyatın temelinde ülkenin yakın tarihinde kamusal alanda yaşanmış ve yüzleşilmemiş kötü anılar var. Anıtların bu kadar baskın olmasını da bu toplumsal belleğin bastırılmasıyla/bastırılmaya çalışılmasıyla ilişkilendirmeliyiz. Exociti karşıt bir kültür üretimi içerisinden geldiği için politik bir duruşu haliyle benimsiyor ve bu yüzleşme meselesinin altını deşmeye çalışıyor. Sokaktaki görsel dilin dışında olan işler, sokakta yürüyenden etrafıyla daha farklı bir görsel ilişki kurmasını talep ediyor. Bu yeni farklı ilişki bakmak, fark etmek, şaşırmak ve merak etmek üzerine kurulu.

Exociti için üretilen işlerin hiçbirinde nasıl bir şeyin dahilinde olduklarını ya da kim tarafından üretildiklerini gösteren bir işaret yok. Toplumsal bellek dahilindeki görsel ideolojik kodlamalardan uzak olmaları projenin ilk haftası boyunca süren sokak performanslarına bir yerinden dahil olan insanları şaşırttı. Tünel’de Adnan Yıldız’ın “A Very Beautiful Miracle” posterini asarken yanımıza yaklaşan görevli posteri görünce “Ben de başka bir şey zannetmiştim, gecenin bu saatinde geldiniz,” dedi. Küçük Parmakkapı Sokak’ta Karri Kuoppala’nın “Halvdan Buradaydı” posterini gören kafe garsonları posterin ne olduğunu anlatınca “Barış ve kardeşlik amaçlayan her şey gönülden kabulümüzdür,” diye bir cevap verdi.

Şehirle birlikte üretmek, şehirle akışkan bir ilişki kurmak mümkün müdür? Bu sorunun peşindeyken tabii ki bir haritayla yola çıkılmadı. Şehirde sanatçılarla hep birlikte gece ve gündüz yapılan yürüyüşler sonrasında oluşan harita ekip olarak şehirdeki tecrübemizi işaretledi. Bir deneyimi kurgulamadı ama bir deneyimin/sürecin sonucu olarak ortaya çıktı. Özellikle İstiklal Caddesi’nin temposu hiçbir şeyin yerinin belirlenmesini olası kılmıyor. Şu an hala inşaat halinde olan caddenin üzerinde sürekli yer değiştiren işaret bariyerleri sayesinde etiketler tahminimizden fazla seyahat etme olanağı buldu. Sadece Exociti’nin değil, çeşitli organizasyonların etiketleri de bu bariyerlerde seyahat ediyor. Sonunda söz alanlarına dönüşen bariyerlerin bir tanesinin üzerine biri en sonunda büyük harflerle “Topbaş Granit Olsun” diye yazmış. Sokak taşlarına bile işleyen Türk olma meselesi ise müdahale edilmeyecek bir şey değil. “Bu Caddede Doğal Türk Granitleri Kullanılmaktadır” tabelalarının üzerine Hale Tenger’in D.T.O. etiketini yapıştırmaktan daha güzel bir cevap var mı? Bunun cevabı da yine sokaktaki basit bir grafitiden geliyor “Dünya 1 Olsun”.

Bu noktada Exociti yola çıkış noktası olan şehrin katmanlarından birine dönüşmek işlevini gayet iyi bir şekilde yürütüyor. Yine anıtsallık mantığından şekillenen bir günde her tarafta boydan boya Exociti posteri görme arzusuna projenin kendisi şehirde baskın olmayı değil şehirle birlikte varolmayı isteyerek karşı çıkıyor. İstiklal’de yürürken gördüğünüz üstüste yapıştırılmaktan düşecek ağırlığa ulaşmış poster/ilan katmanları kadar bu şehirdeki kamusal alanı oluşturan farklı ilgi gruplarının biraradalalık deneyimini daha iyi açıklayacak bir şey var mı? Şu nefessizlik halini. Her an birbirinin üzerine yapıştırma, her yeri her şeyi kaplama bu kadar hızlı akan bir şehirde bünyeye ancak kurgusal ve geçici bir üstünlük duygusu sağlıyor. Ama yine de hiçbir bünye bu kurgusal üstünlükten vazgeçmek istemiyor. Sanki bir posterin yanındaki aynısından başka bir poster her şeyi birdenbire değiştirecekmiş gibi. Exociti blogdaki bazı fotoğraflardan fark ettiğiniz gibi bu yarışa bir köşesinden müdahale edip sonra da olanları izlemeyi tercih ediyor.

Böylelikle sokağın farklı dinamiklerini gözlemlemek mümkün oluyor. İnsanların resimli şeylere daha az tepki gösterdiğini sözlü şeylerden de kıllandıklarını anlıyorsunuz. Etiketler yolunurken önce yazı kısımları yolunuyor. Ade Darmawan “Sadece Yorgunuz” posterlerinden birinde kendi çektiği bir fotoğrafı birinde ise internet üzerinden indirdiği Kaçkar Tv görüntüsünü kullandı. Kaçkar Tv görüntüsü olan posterlerden biri Tünel’deki merdivenlerin başına asılmıştı. Biri gelip önce 30 Ağustos nedeniyle televizyon görüntüsünde olan Türk bayrağını yoldu. Merakımdan birkaç kere gidip baktığımda her seferinde birilerinin cesaret alarak posterin farklı bir yerini yolduğunu gözlemledim. En sonunda biri kalan parçaları ise lime lime olmuş yerde buldum. Bu küçük örnek projenin akışını, hayatını, döngüsünü anlatıyor. İnsanların müdahalesi de bu projenin en az işler kadar parçası.

Bu noktada belgelemenin bu projedeki hayati önemi ortaya çıkıyor. Sokağa çıkıp göremeyenler için proje sanal olarak www.exocitistanbul.blogspot.com’da devam ediyor. Hem yapılanlarla hem sokulenlerle. Exociti’nin iki ay gibi uzun bir süreye yayılmasınin amaci işlerin durup durup tekrar ortaya çıkmasını, yeniden çarpmasını sağlamak. Hatta sürekli değişen posterlerin/etiketlerin üzerinde değişmeyen posterler/etiketler olarak ara ara tekrar varolarak projeye ilişkin bir toplumsal görsel bellek yaratmanın mümkün olup olamayacağını da araştırmak.

Ovul Durmusoglu

PS: Sorry for the Turkish. But I'm translating this into English to Amirali. Hope I'm not late for this Tehran mag, I'm working even harder here.
PS2: Fark ettim ki yazinin skec halini koymusum buraya. Yaptigim degisiklikleri bunda da yapmaya calistim. Ama klavye Turkce degil bir garip oldu. Neyse...

0 Comments:

Post a Comment

<< Home